İdris

Bir vakitler bir İdrisçik varmış. Deli dolu, uçarı, küçük bir çocuk İdris. Dedesi uçurtma ustasıymış bu çocuğun, envai çeşit güzellikte uçurtmalar yapar satarmış. İdris yalvarmış bir gün, dede bana kocaman bir uçurtma yap diye. Dedesi oturmuş, üç gün üç gece uğraşmış, nah şu katır kadar bir uçurtma yapmış. Çıkmışlar bir düzlüğe, İdris sevinçten çıldıracak, salmışlar gökyüzüne uçurtmayı. Uçurtma ki, Güneş’e perde olmuş, köydeki herkesin nutku tutulmuş. Uçurtma ki, dedesi zor tutuyor güçlü mü güçlü kollarıyla. İdris tutturmuş ben de uçuracağım diye, dedesini de şeytan mı dürtmüş nedir, düşünememiş, vermiş çocuğun eline çıtayı. Çocuk dediğin yüzü güleç ufacık bir kuş, çıtayı tuttuğu gibi havalanıvermiş İdris. Dedesinin aklı başından gitmiş, ne yapacağını bilememiş, bağırmaya başlamış İdris’in arkasından. “Bırak ulan çıtayı, bırak ulan Allah’sız!” ama ne çare! İdris yükselmiş de yükselmiş, o kadar ki, gözden kaybolmuş. Bütün köy seferber olmuş, İdris’in düştüğü yeri bulmak için dere tepe, gece gündüz, dağ bayır dememişler, köy köy gezmişler, koca koca ekinleri dümdüz etmişler de , bulamamışlar, ne İdris’i ne de o koca uçurtmayı. Biçareler, bırakmışlar aramayı, demişler ki herhalde ya düştü toprak oldu bu çocuk, ya da yerin ta dibine kadar girdi. Bir zaman sonra da efsane olmuş İdris, kim sorsa bu hikayeyi, “o mu”, demişler, “o kadar güzel bir çocuktu ki , Mevlam onu yanına aldı. Şuradaki yıldız oldu da bize göz kırpar durur”, diye anlatmışlar.

Yorum bırakın